Control and Certification of Traditional Food
Dr. Bediha Demirözü
Gıda Mühendisleri Odası II. Başkanı
Yöresel ürünler olarak da adlandırılan geleneksel ürünler, sınırları belirli bir coğrafik alanın, yani belli bir yörenin kültür gelenekleriyle bağlantılı olan ürünlerdir. Bu ürünler, 5996 sayılı Kanundan yetki alan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nde yer aldığı şekli ile “geleneksel hammaddeler kullanılarak üretilen veya geleneksel bir bileşim ya da geleneksel bir üretim biçimi ile tanımlanan veya doğrudan geleneksel bir üretim biçimine dayanmamakla birlikte, böyle bir üretim tarzını yansıtan işlemlerden geçirilmiş olması nedeniyle aynı kategorideki benzer ürünlerden açıkça ayrılabilen ürünü” ifade eder. Fikri Sınai Mülkiyet Hakkı (FSMH) olarak korunduğunda sahibine; patent, marka, tasarım hakkı gibi tekel hakkı verir. Ancak, bu hak diğer fikri sınai mülkiyet haklarından farklı olarak kolektiftir, yani tescilinde belirlenen kurallara uyulmak kaydı ile herkes tarafından kullanılabilir. Bu nedenle, ürünlerin yasal korumada olması önemlidir. Tescil aşaması öncesinde ve sonrasında çok dikkatli bir yapılanma gerektirir. Zaman ve kaynakların çok yıllık sürdürülebilir yatırımını ister. Ticari tanıtımları aktif olmalıdır. Kalite standartlarına, kontrol ve sertifikasyona ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, kırsal kalkınmada önemli bir araç olarak görülen bu ürünlerin kontrol ve sertifikasyonunda özel düzenlemeler ve tedbirlerin oluşturulması ve yönetebilirliği elde edilecek başarıda belirleyicidir.
Gelişmiş ülkelerde; “doğrudan geleneksel bir üretim biçimine dayanmamakla birlikte, böyle bir üretim tarzını yansıtan işlemlerden geçirilmiş olması” şeklinde üretimi de kapsayacak şekilde ürünlerin geliştirilmesi ve pazarlanmasına önem verilmekte ve bu ürünler kırsal kesiminin kalkınmasında önemli bir araç alarak kabul edilmektedir. İstikrarlı bir şekilde sürdürülen geniş bütçeli promosyon (özendirme-tanıtım) çalışmalarıyla, tüketicilerin dikkatini bu ülkelerin yöresel ürünlerine çekilmektedir. AB ülkeleri, bu çalışmaları yürüten ülkelerdendir. AB düzeyinde bu ürünlerin FSMH olarak korunması için mevzuatlar oluşturularak geleneksel/yerel ürünlerin menşe adı koruması (Protected Designation of Origin-PDO) ve coğrafi işaretler koruması (Protection of Geographical Indications-PGI) sağlanmıştır. Bu ülkelerde geleneksel özellikleri garantilenmiş ürün (Traditional Specialty Guaranteed (TSG)) koruması da bulunmaktadır. 2006/510/EC sayılı “Tarım ve Gıda Ürünlerinde Menşe Adı ve Coğrafi İşaretlerin Korunmasına İlişkin Konsey Yönetmeliği” ve 2006/509/EC sayılı “Geleneksel Özellikleri Garantilenmiş Gıdalar ve Tarımsal Ürünler Konsey Yönetmeliği FSMH ile ilgili yasal düzenlemelerdir. Bu ürünlerin 1958’de imzalanan Menşe Adlarının Korunması ve Uluslararası Tescili İçin Lizbon Anlaşması kapsamında uluslararası kaydının yaptırılmasıyla, ürünlere ait adların uluslararası düzeyde korunması da sağlanarak, tescile kaydedilmiş bir adın anlaşmaya taraf ülkelerde ürünün öz adı (jenerik ad) olmasının önüne geçilmektedir[1]. AB ülkelerinde bu ürünlerin gıda mevzuatı şartlarını yerine getirmesi, yani tescile bağlanmış yöresel ürünler resmi kontrolleri yapılmalıdır. Ayrıca üretimin kontrol ve sertifikasyonu da gereklidir. AB ve üye ülkeler tarafından milyonlarca Avro’luk promosyon uygulamalarıyla, uluslararası pazarda kendi geleneksel ürünlerinin kontrol ve sertifikasyon tabi, gıda mevzuatına uygun, izlenebilir, eşsiz tatta ve yüksek kaliteli ürünler olduğu imajı yerleştirilmektedir. Bu tanıtımlar; bire bir tüketiciyle ulaşıma dayalı ulusal ve uluslararası fuarlara katılımının yanı sıra medya yoluyla da gerçekleştirilebilmektedir. Böylece, yöresel ürünlerin potansiyel tüketicilerin zihnine ürünlerin sağlıklı, sürekli izlenerek kontrol altında tutulan, otantik ve eşsiz özelliklere sahip olduğu imajı yerleştirilerek, bu ürünlerin Pazar şansının artması sağlanmaktadır. Yine ürettiği yörelerin otantik ve doğa harikası olarak görülmeye değer yerler olduğu imajı yerleştirerek, bu yörelerde turizm potansiyeli de arttırılmakta, ayrıca hizmetlerinin iyileştirilmesi için kaynak ayırmaktadır. İşte tüm bu uygulamalar, yöre insanlarının kazançlarını arttırmaya yönelik bir dizi tedbirin başarıya ulaşmasını sağlamaktadır.
AB kurallarına göre, tescile bağlanmış yöresel ürünler resmi kontrollerinde üye ülkeler; geleneksel özellikleri garantilenmiş ürünlere yönelik 2006/509/EC ve menşe adı ve coğrafi işarette yönelik 2006/510/EC sayılı Konsey Yönetmeliklerinden kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilmesinde yürütülen denetimlerin; 2004/882/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Hayvan Sağlığı ve Refahı, Yem ve Gıda Mevzuatına Uygunluğun Sağlanmasında Resmi Kontrollere İlişkin Yönetmelikle paralel yürütülmesini sağlamalıdır. Yine, 2006/509/EC ve 2006/510/EC sayılı Yönetmelikler kapsamına giren her işletme resmi kontrollere tabidir. Yapılan düzenleme gereği, menşe adı veya coğrafi işarete sahip bir ürünün ya da geleneksel özellikleri garantilenmiş bir ürünün pazara sunulmadan önce ürün şartnamesine uygunluğu, üye ülkelerce yetkilendirilen idareler ve/veya 2004/882/EC sayılı Yönetmelik çerçevesinde belirlenen ürün sertifikasyon birimi tarafından denetlenmelidir. Söz konusu inceleme ve denetleme masrafları ise işareti kullanan üretici/firmalar tarafından karşılanmalıdır. Bu işaretin üçüncü ülkelerde kullanılması halinde, bu ülkedeki üreticinin/firmanın denetiminin ise, bu ülkenin yetkili resmi kurumu veya ürün sertifikası veren birim tarafından gerçekleştirilmesi gereklidir. Ayrıca, ürün sertifikası veren birimlerin EN 45011 veya ISO/IEC Yönerge 65 sayılı Avrupa standardına (ürün sertifikalandırma sistemleri alanında faaliyet gösteren birimler için genel gereklilikler) uygun olarak akredite edilmesi gerekmektedir. Denetimi yapan yetkili idarelerin/birimlerin de EN 17020’de belirtilen koşulları yerine getirmesi istenmektedir.
Ülkemize gelince; FSMH açısından ülkemizde 1995 yılından itibaren 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin (Cİ) Korunması Hakkındaki KHK ile bu ürünlerin tescil yolu ile koruma altına alınması mümkündür. 555 sayılı KHK’ya göre Cİ; “belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren bir işaret”tir. Bu işaret; menşe adı (AB’nin 2081/92 sayılı Konsey Tüzüğündeki PDO) ve mahreç işareti (AB’nin 2081/92 sayılı Konsey Tüzüğündeki PGI) olarak ikiye ayrılır. Ülkemizde Cİ’lerin tescilinin amacı; genel nitelikleri itibariyle üretimi, kaynağı gibi birtakım yerel niteliklerine bağlı olarak belli bir üne kavuşmuş ürünlerin korunmasını sağlamaktır. “Türk Rakısı” (25.12.1996 tarih ve 25 sayılı tescil numaralı), 555 sayılı KHK kapsamında Cİ alan ilk ürünümüzdür. Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) resmi verilerine göre[2], ülkemizde gıda ve gıda dışı ürün olmak üzere toplamda 151 adet ürün için Cİ alınmış olup, halen 172 adet Cİ başvurusunun işlemleri devam etmektedir. Cİ’lerin tescil işlemlerini TPE yürütür. 555 sayılı KHK’da menşe adı ve mahreç adı alan ürünlerin denetiminde, denetimi yapan birimlere ilişkin akreditasyon şartı ya da gıda mevzuatına uygunlukla ilgili bir koşul aranmaz. Anılan KHK kapsamında üreticilerin sertifikasyonu ve denetiminde görev yapacak kişi ve kurumların, 5996 sayılı Kanunda tanımlı olduğu şekilde kontrol işini yürütmesi gerektiğine dair TPE ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasında bir anlaşma da yoktur.
Ülkemizde, geleneksel ürün özellikleri korumasına ait bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu korumayı da kapsayan Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün Adlarının Korunması Hakkında Kanun Taslağı geçtiğimiz yıl TBMM’nde görüşülmek üzere gönderilse de, yasalaşma süreci tamamlamamıştır. Anılan taslak Kanunda da gıda mevzuatına bir atıf yapılmamış, kontrol ve sertifikasyonu gerçekleştirecek kişi/kurum ve kuruluşların yetkilendirilmesi ve takibi öngörülmediği gibi akreditasyon şartına da yer verilmemiştir. Kontrolü gerçekleştireceklerin, tarafsız kamu kurumu olması aranmaksızın herhangi bir kamu veya özel kuruluş olması ve yeterli personel, ekipman ve gerekli diğer olanaklarla bu işi yapmaya muktedir bulunduğunun anlaşılması halinde onaylanması öngörülmüştür. Ayrıca, denetim raporlarının iki yılda bir Enstitüye ibrazı da taslak kanuna eklenmiştir (555 sayılı KHK’da bu süre 10 yılda birdir).
Ülkemiz gıda mevzuatı açısından bu ürünlerimize ilişkin düzenlemelere bakıldığında; 2010’da AB’ye uyumlaştırılan yeni mevzuat (5996 sayılı Kanun) ile bu ürünler için istisnai hükümlerin oluşturulma imkânı sağlanmıştır. 5996 sayılı Kanunun 23/2. Maddesi ile “Bakanlık, tarım ve gıda ile ilgili coğrafi işaret veya geleneksel ürün adlarının kullanımının tescilde belirtilen özelliklere uygunluğunu denetler” düzenlemesi getirilmiştir. Aynı kanunun 44/2. Maddesinde yer alan “Bakanlık, hijyen kurallarını da dikkate alarak, gıdanın üretimi, işlenmesi veya dağıtımına ilişkin, geleneksel yöntemlerin kullanımına izin verebilir; coğrafî kısıtları bulunan bölgelerdeki gıda işletmelerinin ihtiyaçlarının çözümüne yönelik istisnaî uygulamalar getirebilir” hükmü ile geleneksel ürünler için istisnai düzenlemelerin yapılmasına imkan da sağlanmıştır. Söz konusu Kanunun Geçiş hükümleri kapsamında 1. geçici maddesi ile “Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç onsekiz ay içinde yürürlüğe konulur” düzenlemesi yapılmıştır. Ancak, yayımlanan yönetmeliklerde istisnai hükümlerin neler olacağı ya da tescile uygunluğun denetlenmesindeki detay kurallar hala açıklanmamıştır. Bununla birlikte, yetki Kanunu 5996 sayılı Kanun olan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nde “coğrafi işaretle ilgili özel hükümlerin belirlenmesine dair kurallar”ın oluşturulması amaç olarak yerleştirilmiş, aynı Yönetmeliğin 8. Maddesinde 5996 sayılı Kanunun 23/2. Maddesindekine benzer şekilde “.. coğrafi işaret veya geleneksel ürün adlarının kullanımının, tescilde belirtilen özelliklere uygunluğu Bakanlıkça yapılır” ifadesine yer verilmiştir. Yine, Bal Tebliği, Reçel, Jöle, Marmelat ve Tatlandırılmış Kestane Püresi Tebliği, Zeytinyağı ve Pirina Yağı Tebliği, Şarap Tebliği, ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliği’nde Cİ’lere ve geleneksel özellikli ürünlere değinilmiştir.
Bu kısa bilgiler dahi, ülkemizde geleneksel ürünler için yapılanmanın hala olması gereken düzeye ulaştırılamadığını ortaya koymaktadır. Sadece 555 sayılı KHK kapsamında coğrafi işaret alarak tescile bağlanabilmiş olan ürünlerimiz ile TSE’si geliştirilmiş olan ürünlerin özellikleri resmi kayıt altına alınmıştır. Bununla birlikte, hem tescildeki hem de mevzuattaki eksiklikler ve yetersizlikler, bu ürünlerde FSMH açısından çok önemli sorunlara yol açabilecektir. Ürünlerin kontrol ve sertifikasyonu hala uluslararası standartlarda aranan koşulları karşılayamamaktadır. Alınan tescil belgelerinde Cİ için ayırt edici özellikler yeterince açık değildir. İşaretin kullanımı ve etiketleme ile ilgili kurallar birçoğunda net değildir ya da özel bir işaret geliştirilmemiştir. Menşe adı ya da mahreç adı alan ürünün farklı çeşitleri olmasına rağmen, bu çeşitler dikkate alınmaksızın, belli bir çeşit için tescil alınmıştır. Yöresel ürüne ait sınırlar belirlenirken, sadece başvurunun yapıldığı belde/ilçe/il dikkate alınmış, aynı/benzer özellikteki ürün üreten komşu belde/ilçe/il dikkate alınmamıştır. Mükerrer tescil, yani farklı adlarda Cİ tescil belgeleri bulunmaktadır. Mükerrer tescile; Mustafa Kemal Paşa tatlısı-Kemal paşa peynir tatlısı-Kemal Paşa tatlısı ile Ege inciri-Aydın inciri örnektir. Tescil aşamasında yeterli kontrolün yapılmaması ve askı süresince takip edilmemesi, tescile bağlanmış işaretlerin kontrol ve sertifikasyondaki keyfiyet nedeniyle, taraflar arasında ciddi anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlar, ülkemiz geleneksel ürünlerin siciline ilişkin sorunların sürdüğünü, gereksinimlerin paydaşlar tarafından net olarak anlaşılamadığını, hem mevzuat düzenlemeleri hem de kontrol ve sertifikasyonda geçerliliği onaylanmış, uygulanabilir düzenlemelere ve kurallara ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.