Hormone and Antibiotic Residues in Crops and Poultry Meat
GENEL GÖRÜŞ;
Bir süreden beri kamuoyunun gündeminde yeralan bitkisel ürünlerde hormon kullanımı ve kanatlı yemlerinde antibiyotik ve hormon kullanımı konuları ile bu maddelerin gıda güvenliği açısından yarattığı tüketiciler üzerindeki yarattığı ileri sürülen tehlikeleri ele alan görüş ve yorumları izliyoruz.
Gıda Güvenliği gibi toplumsal önemi büyük olan bir konuda konuyla ilgili hiç bir bilimsel yanı olmayan kişilerin hiç bir sorumluluk taşımadan, uzman sıfatıyla insanları yanlış yönlendirmesi, ve ne yazık ki insanlarımızın da bu tip bilimsel olmayan kişilere ve haberlere itibar etmesi ve derneğimize gelen soruların yoğunluğu nedeniyle kamuoyunu bilgilendirme amacıyla ülkemizin Gıda Güvenliği konusunda tek sivil toplum örgütü olan Gıda Güvenliği Derneği olarak bir basın bildirisi ile sizlere bazı gerçekleri aktarma ihtiyacı hissettik.
Hem bitkilerde kullanılan hormonlar, hem de kanatlılarda kullanılan antibiyotikler için önemli bir saptama ile işe başlamak gerekmektedir. Bu maddelerin kullanımı ile ilgili yasal mevzuatımız yaklaşık 35 adet AB direktifine atıfta bulunmaktadır ve dolayısıyla AB mevzuatı ile uyumludur. Yani AB’de izin verilen maddeler ve bunların kullanım limitleri ve süreleri ülkemizde de geçerlidir. AB’nin yasal mevzuatını oluşturma süreci ise bilimsel çalışma verilerini baz alan bir süreçtir, ve güvenilirdir. Zaten dünya ülkeleri arasında tüketici sağlığını en ön planda tutan yer AB’dir. Herşeyden önce bilinmesi gereken bu noktadır. Yani mevzuatın izin verdiği maddelerin , izin verilen miktarlarda ve sürelerde kullanılması durumunda bir sağlık tehlikesi ortaya çıkmamaktadır. Bu konu aynen bizlerin kullandığı ilaçlar gibidir. Etken maddesi yasaklanmış olan ilaçlar nasıl insan sağlığı açısından tehlikeli ise, veya aşırı dozda veya gereken süreden daha fazla süre alınan ilaçlar nasıl sağlık tehlikelerine yol açabiliyorsa aynı mantık gıdalarda da geçerlidir. Ama hiç bir zaman için bu olası risklerden dolayı ilaç kullanmayı bırakmayı düşünmüyorsak, gıda maddelerinde de izin verilen maddelerin kullanımından da kontrollü olması koşuluyla vazgeçmemiz pek mümkün değildir. Bu noktada tabi en önemli konu Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yaptığı denetim ve kontrollerdir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Ekim 2004 tarihi itibarıyla Kalıntı İzleme Programı verilerine baktığımızda 2001 yılından beri kanatlı etlerinde yaptığı hormon arama çalışmalarında hiçbir pozitif tespit saptamadığını görüyoruz. Diğer taraftan kanatlı etlerinde antibiyotik kullanımında da 2003 yılında 1 adet numunede antibiyotik saptandığını, 2004 yılında ise bugüne kadar yapılan analizlerde bir antibiyotik kalıntısına rastlanmadığı belirtilmektedir. Bilimsel olarak baktığımızda bu sonuçlara göre de ortada bir can alıcı tehlike bulunmadığını görüyoruz. Bir organizasyon çıkar da; analizler yaptırır ve bakanlığın yok dediği konularda aksine yönelik tespitlerde bulunursa işte böyle bir bilgi basın için de, tüketici için de ve hatta üretici için de gerçek ve önemli bir haber haline gelir. Ama onun dışında bilimsel kanıtlara dayanmayan haberlerin kamuoyunun gündemine getirilmesinin ülkemize bir yararının olmadığını düşünüyoruz. Ancak hep vurguladığımız gibi kontrolü elden asla bırakmamak gerekmektedir, hatta daha da sıklaştırmak gerekmektedir. Bakanlığın kontrol amaçlı analizlerinin çok daha fazla sayıda numunede hem yemler, hem de etler bazında yaygınlaştırılarak devam ettirilmesi gerekmektedir. Bu istatistik verilerin bakanlık web sitesinde tüketicilerin ve ilgililerin ulaşımına sunulması gerekmektedir.
Ne yazık ki, hem tüketicinin sağlığının korunması , hem de ülkemizin dış ticaretinin geliştirilmesi açısından esas mücadele edilmesi gereken konuların başında gelen açıkta satılan menşei bilinmeyen gıda maddeleri, merdivenaltı tabir edilen kayıtsız ne ne koşullarda üretildiği belli olmayan üretim gibi temel alanlar varken hedef saptırarak enerjimizi farklı yönlere harcıyoruz ve belki de ülkemizde teknik ve bilimsel altyapı olarak en fazla gelişmiş ve AB ülkelerine yakında ihracata başlayacak tavukçuluk sektörümüzü ciddi bir ithamda bulunuyoruz ve büyük bir töhmet altında bırakıyoruz. Diğer taraftan zaten beslenme alışkanlığı olarak günlük diyetinde proteine az yer veren bir toplumuz, bir de böyle temelsiz iddialarla tüketicinin kafasının bulanması sonucu proteinden uzaklaştırılması her anlamda büyük bir sorumsuzluktur.
BİLİMSEL BİLGİLER
1. Bitkisel Ürünlerde Hormon kullanımı; Aslında bu tip maddeler bilimsel lisanda Bitki Gelişimi Düzenleyiciler olarak adlandırılmaktadırlar. Bu maddeler bitkinin kendi yaşam süresi boyunca bitki tarafından çok küçük miktarlarda üretilen ve bitki içerisinde dokudan dokuya taşınarak taşındıkları dokunun gelişimini sağlayan maddelerdir. Hormonlar bitki içerisinde üretildikleri gibi, olumsuz dış koşullar nedeniyle dışarıdan da takviye edilmeleri gerekebilir. Bitki Gelişimi Düzenleyicileri bitkilerin genellikle büyüme aşamasında belli bir dönemde etkilidir ve daha sonra etkisi ortadan kalkar. Bitkisel ürünlerle ilgili tedirginliklerin başında ürünlerin büyüklükleri ve şekli gelmektedir. Ürünlerin büyüklükleri; tohumun cinsinden, beslenmeden ve genetik yapıdan kaynaklanır. Örneğin iri çileklerin hormonlu olarak nitelendirilmeleri tamamıyle bilgisizlikten ibarettir, bu çilekler Camarosa gibi özel çilek türleridir. Tür özellikleri, beslenme özellikleri ve kullanılan modern üretim teknikleri nedeniyle bu çilekler iridir , ancak yerli ürünlere göre daha zayıf aromalı ve daha az şekerlidir. Yamru yumruluk gibi şekil bozuklukları ise genelde eksik tozlanma ve döllenmeden kaynaklanır. Bitkilerdeki bu maddelerin insan hormonları ile hiç bir yakınlığı olmadığından insan metabolizmasında bir hormon etkisi yaratması bilimsel olarak kabul edilemez bir savdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından kullanımına izin verilen Bitki Gelişim Düzenleyicileri ve bunların izin verilen kalıntı limitleri 16.11.1997 tarih ve 23172 mükerrer sayılı resmi gazetede yayımlanan “Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde” belirtilmiştir. Ayrıca bu maddelerin satışı bir çok ülkede sadece izinle yapılabilirken, ülkemizde denetim altındadır ve ilaç gibi değerlendirilerek sadece ruhsatlı zirai ilaç bayilerinde satışına izin verilmektedir.
2. Kanatlı etlerinde Hormon ve antibiyotik kullanımı; Hormon kullanımı kanatlı sektöründe ekonomik ve pratik nedenlerden ötürü söz konusu değildir. Antibiyotikler ise 1950’lerden beri tüm dünyada kanatlı yemlerinde tedavi dozlarının 1/100’üne inen dozlarda ve sistemik bir etkisi olmadan yalnızca barsaklarda etkin olan koruyucu ve gelişme düzenleyici olarak kullanılmaktadır. Barsak sağlığını zararlı mikroorganizmaları ortadan kaldırmak, ve yararlı mikroorganizmaları teşvik etmek suretiyle koruyarak verim gelişimini sağlayan bu maddelerin büyük bir kısmı barsaklardan emilmeden atılmaktadır. Son yıllarda yemlerde kullanımına izin verilen antibiyotikler yasal mevzuatımız kapsamında yeniden belirlenmiştir. İzin verilen yem katkılarının isimleri, izin verilen miktarları ve arınma süreleri ile ilgili tüm detaylar 18.12.2002 tarih ve 24967 sayılı resmi gazetede yayımlanan 2002/66 sayılı ” Yem katkıları ve premikslerin üretimi, ithalatı, ihracatı, satışı ve kullanımı hakkında tebliğ” de yeralmaktadır. Konunun diğer boyutu olan kanatlı etlerinde izin verilen maksimum kalıntı limitleri ve diğer ilişkili tüm detaylar ise 28.04.2002 tarih ve 24739 sayılı resmi gazetede yayımlanan 2002/30 sayılı “Hayvansal Kökenli gıdalarda veteriner ilaçları maksimum kalıntı limitleri tebliği” ve 19.06.2003 tarih ve 25143 sayılı resmi gazetede yayımlanan 2003/18 sayılı ” Gıda değeri olan hayvanlara uygulanması yasaklanan ve belli şartlara bağlanan hormon ve benzeri maddeler hakkında tebliğ” lerde yer almaktadır. Burada asıl üzerinde durulması gereken konu; kanatlılara verilen antibiyotik katkılı yemlerin kesimden “arınma süresi” tabir edilen belli bir süre önce kullanımının kesilmesidir. Arınma süresi içerisinde hayvanlar bu antibiyotikleri tamamen metabolize edebilmektedirler, yani parçalanmaktadırlar ve ete geçmemektedirler. Yani arınma sürelerine uyumun kritik bir önemi vardır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yaptığı kontrollerde antibiyotik katkısına rastlamadığını belirtmektedir. Gıda güvenliğinin sağlanması ve sonuçta toplum sağlığının korunması için hem arınma sürelerine uyum, hem de yem ve etlerde kalıntı analizlerinin daha yaygın ve sık bir şekilde yapılmasından başka çare yoktur.