New Food Legislation
Samim Saner
Gıda Güvenliği Derneği Başkanı
5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun TBMM’de 11 Haziran 2010 tarihinde kabul edilmesi ile birlikte ülkemiz gıda mevzuatında yepyeni bir dönem başladı. AB Mevzuatı’na uyum sağlamayı temel hedef olarak alan bu Kanun, gıda ve yem sektörünü bire bir ilgilendiren Dörtlü Hijyen Paketi’nin yanı sıra, 12. Fasıl kapsamındaki birçok konuyu da kapsayacak şekilde düzenlenerek yayımlandı.
2012 yılı daha doğrusu 2011 yılının son ayı bu açıdan son derece önemli bir aydı. Bu ay içerisinde 100’ü aşan sayıda ilgili yönetmelik hızla yayımlandı. 17 Aralık tarihi ile başlayan bu süreçte onlarca yönetmelik yayınlandı. Gıda ve yem açısından beklenen dört ana yönetmelik olan “Gıda ve Yemin Resmi Kontrollerine Dair Yönetmelik”, “Hayvansal Gıdaların Resmi Kontrollerine İlişkin Özel Kuralları Belirleyen Yönetmelik”, “Gıda Hijyeni Yönetmeliği” ve “Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği” de yayımlandı. Yine bu yönetmeliklerdeki kimi usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen “Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik” yayımlandı. Sistemin oluşmasında hayati öneme sahip olan “Risk Değerlendirme Komite ve Komisyonlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” ve daha birçokları yayımlandı.
Yeni gıda mevzuatımızın en önemli yaklaşımlarından birisi, gıda işletmecisinin yaptığı işten sorumlu hale geliyor olması. Bu yaklaşım ile aynı AB ülkelerinde olduğu gibi; sorumluluk gıda işini yapan işletmeciye verilmiştir. Bir gıda maddesini üreten, işleyen, paketleyen, satan; kısaca her aşamada bu işi yapan kişiler gıdanın güvenli olmasını sağlamaktan sorumludur. Gıdaların izlenebilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Bir başka deyişle raftaki bir üründe karşılaşılan sorunun sorumlusuna ulaşılabilmesini sağlayan siste mlerin oluşturulması gerekmektedir. Sadece gıda üreten fabrikalar ve satış yerleri değil; lokantalar restoranlar gibi toplu tüketim yerleri de bu sorumluluklarla yükümlü kılınmıştır. Önemli bir diğer yaklaşım ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın gıdada tağşiş, taklit ve hile yapan işletmelerin şeffaflık kapsamında kamuoyuna duyurulması konusudur. Ancak burada gıda güvenliğinin sağlanmasında stratejinin, taktiğin ve yapılması gereken öncelikli uygulamaların nasıl olacağına çok iyi bir şekilde karar verilmesi ve zamanlamanın da doğru yapılması önem taşıyor. Ülkemizde gıda güvenliğinin gelişimi önündeki en büyük engel merdivenaltı ya da kayıtdışı üretim. Dolayısıyla gıda güvenliğinin gelişimi için en temel stratejinin kayıtdışının yok edilmesi ya da başka bir deyişle kayıt içine çekilmesi, standartlara uygun üretim yapılmasının sağlanması ve sağlıklı bir ekonomik düzen içerisinde ülkemizde haksız rekabetin ortadan kaldırılması ve sektörün gıda güvenliği ortak paydasında üretim yapar hale getirilmesinin olması gerekiyor. Bu ana stratejik yaklaşım merdivenaltının daha sıkı üzerine gidilerek taklit, tağşiş ve hilelerin ortaya çıkarılarak tüketicinin de bilgilendirilmesi ve tüketicinin de kayıtdışından uzaklaştırılması gibi taktik yöntemlere ihtiyaç duyuyor. Herkes denetlenmeli ancak, sadece kayıtlı işletmelerin denetlenmesi burada yapılacak çok önemli bir taktik hatası olacak ve bu uygulamadan Türkiye ve Türk tüketicisinin kazancı olmayacak. Gıdada yapılan taklit, tağşiş ve hile gibi durumlar bilindiği gibi test ve analiz sonuçları ile ortaya çıkarılıyor. Bir diğer önemli konu da tek bir laboratuarın sonucuna göre sonuçların kamuoyuna doğrudan duyurulmasının geri dönülemeyecek boyutta sorunların ortaya çıkmasına neden olabileceği unutmamalı. O nedenle bir laboratuarın uygunsuzluk tespiti durumunda bu numunenin kesinlikle bir de Gıda Referans Laboratuarı’nda analizinin yapılması ve bunu takiben eğer sonuçlar her iki yerde de aynı şekilde ise kamuoyuna duyurulmasına karar verilmesi gerekiyor.
Gıda güvenliğinin gelişiminde yanlış yapanların cezalandırılması ne kadar önemliyse, doğru yapanların da ödüllendirilmesi o derece önemli. Gıda güvenliği konusunda sektörel bazda iyi uygulama örneklerinin takdir edilmesinde ve ön plana çıkarılmasında, hem iyi firmalar açısından, hem de diğer firmaların teşviki açısından büyük bir fayda sağlanacağı kesin.
Yeni mevzuatla birlikte ortaya çıkan önemli değişikliklerden birisi de eskiden olan “üretim izni” uygulaması yerine; “kayıt” ve “onay” sisteminin getirilmiş olması. Hayvansal ürün üreten firmalar (et, süt, yumurta ve ürünleri) “onay”; diğer ürün grubunda (hayvansal olmayan ürünlerde, bitkisel ve kompozit ürünlerde) ise ‘kayıt” esası geçerli olacak. “Onay”, üretim iznine biraz daha benzer bir uygulama. Ama tam da benzemiyor, çünkü formüller bazında değil işletme bazında gidip onay alacak.
Diğer taraftan yeni mevzuat aynı AB mevzuatı yaklaşımında olduğu gibi gıda güvenliğinde sorumluluğu işyeri sahibine bırakıyor. Bir gıda maddesini üreten, işleyen, paketleyen, satan; kısaca her aşamada bu işi yapan kişiler gıdanın güvenli olmasını sağlamaktan sorumlu. Gıdaların izlenebilirliğinin sağlanması gerekiyor. Bir başka deyişle raftaki bir üründe karşılaşılan sorunun sorumlusuna ulaşılabilmesini sağlayan sistemlerin oluşturulması gerekiyor. Sadece gıda üreten fabrikalar ve satış yerleri değil; lokantalar restoranlar gibi toplu tüketim yerleri de bu sorumluluklarla yükümlü kılınmıştır.
Tüm gıda işletmelerinin uyması gereken hijyen koşulları belirlenmiş ve işletmelere 2012 yılının sonuna kadar uyum sağlama zorunluluğu getirildi. Bu koşullara 2012 sonuna kadar uyum sağlayamayacak olan işletmelere ise uygulayacakları modernizasyon planını Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sunmaları koşulu ile 2013 yılı sonuna kadar süre tanındı.
Burada üzerinde dikkatle durulması gereken çok önemli bir durum ortaya çıkıyor; o da sektörün gıda güvenliğine yönelik çeşitli yatırımlar ve harcamalar yapması gerekliliğidir. Bu yatırım ve harcama kalemleri; altyapı, makine parkı, eğitim, analiz, belgelendirme ve danışmanlık gibi alanlarda olacak. Sektörün ağırlıklı olarak KOBİ yapısında olduğu göz önüne alındığında mevzuatın uygulamaya geçmesinde sağlanacak teşvik ve desteklerin en kritik konuların başında geleceği aşikar. Şu ana kadar işletmesinde hiç dezenfektan kullanmamış, analiz yaptırmamış, personeline eğitim aldırmamış binlerce işletmeye maddi destek programları oluşturmadan bugünden yarına bu yatırımları yapmasını beklemek pek gerçekçi değil. Sağlanacak bu devlet desteklerinin gıda sanayimizin güçlenmesine, uluslararasılaşmasına ve gıda güvenliğinin gelişimine inanılmaz derecede faydası olacak.
Böylesi kapsamlı bir mevzuat değişikliğinin tam ve doğru olarak anlaşılmasında ve uygulanmasında; bakanlık görevlileri, sektör temsilcileri ve ilgili tüm kesimlere eğitim ve seminerler verilmesi ve bilgilendirici toplantılar düzenlenmesi yerinde olacak.