Information Pollution on Food Safety! Who to trust?
Gıda güvenliği bilime dayalı yönetilmediği takdirde çok sayıda riski taşıyabilir. Gelişmiş ülkelerde bu risklerin neler olduğunu, bunların nasıl ortadan kaldırılabileceğini belirleyen ve bu bilgiyi tüketici ile paylaşan bağımsız bilimsel kurumlar var. Bu kurumlar içerisinde de gıda güvenliği şemsiyesi altında ne kadar uzmanlık alanı varsa onların temsilcileri yer almakta. Bu noktada da bazı ilkeler uygulanmaktadır:
- Kurulda bulunan kişilerin ilgili konuda uzman oldukları akademik/meslek özgeçmişleri ile saptanmaktadır.
- Çıkar çatışması içerisinde olmadığı/olmayacağı belirlenmeli ve herkesin ulaşabileceği şekilde sergilenmektedir. Çıkar çatışması kavramının sadece endüstriyi değil, birçok aidiyeti de kapsadığı göz ardı edilmemelidir.
- Kurulun yaptığı işler, değerlendirmeleri her aşamada şeffafça resmi sitesi üzerinden kamuoyu ile hızlı ve etkili paylaşılmaktadır.
Ancak bu şekilde paylaşılan bilginin doğruluğundan söz etmek mümkün olur.
Gıdaların insan sağlığına varsa olumsuz etkilerini saptamak bir uzmanlar topluluğunun bağımsızca ve beraberce yapabileceği bir şeydir. Bu toplulukta toksikologlar, biyologlar, gıda mühendisleri ve teknologları, ziraat mühendisleri, kimya mühendisleri, veteriner hekimler, tıp doktorları, diyetisyenler gibi daha adını sayamadığım birçok konuda uzman bilim adamı bulunmakta. Bu bilim adamlarının her biri konunun ancak bir boyutunu görmekte yetkin. Tek başına bir başka boyutunu görmesine ise olanak yok, çünkü uzmanlığı değil. Ancak birlikte manzaranın bütünü görülebilir.
Ülkemizde bu kurum olmadığından, tek tek kimi meslek mensubu akademisyenler bu boşluğu son derece yanıltıcı biçimde doldurmaktalar. Bizde genel kültür uzmanlığı (!) çok yaygın. ,
O zaman ne yapalım?
Öncelikle ısrarla ve sürekli bağımsız bilimsel kurulun oluşturulmasını talep edelim hep birlikte. Bunu sağlamak kamu otoritesinin doğru bilgiye ulaşmayı hak eden tüm tüketicilere borcudur.
Bu aşamada tek tek kişilere değil, kurumsal görüşlere itibar edelim. Gıdalarda sağlığa zararlı bir uygulama olsa buna ilk itirazın ülkenin sağlık otoritesinden, sağlık ile ilgili üniversitelerden, meslek odaları gibi örgütlerden geleceğini. Bilimsel olarak kabul gören ve yasal olan tavukçuluk risk taşısa buna ilk olarak Veteriner Hekimler Konseyi’nin veya topluca Veteriner Hekim akademisyenlerin karşı çıkacağına emin olalım. UHT sütler ya da meyve suları zehir saçsaydı Gıda Mühendisleri Odası’nın ya da Ziraat Mühendisleri Odası’nın ya da benzeri bir kurumun isyan edeceğini bilelim. Sadece üç kişinin doğru, tüm bir bilim camiasının hain (!) olduğu bir ülkenin var olmayacağını bilelim.
Teknoloji çağı doğru bilgiye ulaşım kadar, yanlış bilginin de odağı haline gelmiştir. Tüketici yaygın deyimi ile “internette sörf yaparak” doğru bilgiye ulaştığını düşünüyor. Oysa pek çok kontrolsüz site var. Burada da kurumsal ağırlık önem kazanıyor. Konu uzmanlıkları ile ilgili meslek Odaları, üniversiteler, Türk Toksikoloji Derneği gibi bilimsel alanda kabul görmüş STK’ların siteleri üzerinden yapılmasına özen gösterelim.
Uzmanlık alanlarına dikkat edelim. Gıda güvenliğinin başlıklarının her biri bir uzmanlık konusudur. UHT sütte uygulanan işlemlerin süt bileşenlerine ne yaptığını bu teknoloji üzerine çalışan meslek grupları bilir. Teknolojide aslında var olmayan bir olguyu varmış gibi yorumlayarak tüketicilerin aklını karıştıranlara karşı duralım. Olabilecek en kötü şey, bir yandan tüketicinin risk algısının yanıltılması ve kayıtdışına yöneltecek korkulara itilmesi; diğer yandan da doğru olmayan beslenme modellerine yönelmeleridir. Tüketiciler tavuk tüketmeye korkuyor; güvenli sütü tüketmek istemiyor. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki hayvansal protein tüketimimiz çok düşük.